Haber; Ezgi Balmumcu
3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nde bir engelli yakını olan Filiz Tarakçı, engellerle yaşamı anlattı.
54 yaşında olan Filiz Tarakçı, zihinsel engeli olan kardeşi Metin ile birlikte yaşıyor ve tüm sorumluluk Filiz ve eşine ait. Uzun yıllardır birlikte olan ve maddi manevi her bakımını üstlenen Tarakçı Ailesi’nden Filiz Tarakçı ile 3 Aralık Dünya Engelliler Günü olması sebebiyle sohbet ettik ve Filiz Tarakçı şunları dile getirdi;
‘’Ben bir engelli yakınıyım, ablayım. Kardeşim 69 doğumlu. Onun doğum sürecinin ilk etaplarını hatırlamamakla birlikte, bana ailemin anlattıklarıyla birlikte yaşadık, birlikte büyüdük. Doğumun vakumla gerçekleşmesi sonucu, bebekken bir menenjit geçirmesi ve ondan sonra, engelli olarak yaşama devam etmesiyle bu sürece başladık. Benim annem ve babam gerçekten çok üzerine düştüler. Tıbbi anlamda da, batıl itikat dediğimiz anlamda da yapılması gereken her şeyi gerçekleştirdiler. Annem de babam da eğitimsiz dediğimiz insanlar olmasına rağmen, bence pek çok eğitimli kariyer sahibi insandan çok daha üstün insanlardı. Engelli bir kardeşle büyümekle beraber çok şey yaşadık aslında.
Benim kardeşim 4 yaşına kadar yürümedi, konuşmadı, ince bir vücut büyük bir kafa, sürekli bir inilti. 4 yıl biz bunlarla yaşadık. Ama hiç unutamadığım bir şey var. Annem beni sabahları okula kaldırırken ‘Filiz kalk’ diye seslenirdi. Bir sabah bir baktım Metin, bebeklerin tay tay durduğu biçimde yatağıma gelmiş ve bana Filiz kalk dedi. Bunu duyunca biz çok büyük bir sevinç duyduk annemle beraber. Çok mutlu olduk çünkü Metin ilk kez ayağa kalkıyor ve konuşuyordu. Ondan sonraki süreçte olumlu da olumsuz da bir çok şey yaşadık. Olumlu yaşadığımız şey ailemin gerçekten Metin’i sahiplenip ellerinden gelen her şeyi yapmaları. Olumsuz yönde olan şeyler ise örneğin Metin çok sık kayboluyordu. Biz İstanbul’da yaşıyorduk. O kayboluş esnasında geceler, gündüzler boyunca bulamıyorduk. İstanbul büyük bir kent. Her türlü olumsuzluğun yaşandığı bir kent. Gerçekten çok ürküyorduk, korkuyorduk. Ama bir şekilde bir yerlerde buluyorduk. O süreçte ne yaptığını, ne ettiğini anlatamıyordu bize, ifade edemiyordu. Ama onu bulduğumuz zaman seviniyorduk tabiki. ‘’
Metin’i yanınza alma ve bakma kararınızdan sonra süreç nasıl gelişti ?
Metin 15 yaşındayken annemi kaybettik. Ve bütün sorumluluk bana geçmiş oldu. O süreç içerisinde ben 1 yıllık evliydim ve biz Metin’le beraber yaşamaya başladık. Tabi kardeş olarak onunla doğduğundan beri yaşamamıza rağmen o da güçlük çekti, biz de güçlük çektik. Çünkü bazı şeyleri tekrarlamak, yani günlük yaşam içerisinde geçen her şeyi tekrarlamak zorundaydık. Örneğin el yüz yıkama, tuvalet bakımı, yemek yeme, giyinme. Ama bunu zamanla oturttuk. Uzun zamandır da beraber olduğumuz için birbirimizi anlamaya, tanımaya çalışıyoruz. Bu sadece benim için geçerli olan bir şey değil, tüm engelli yakınları için geçerli olan bir şey. Onların ne istediğini farkına varıp bilince çıkartarak, bu şekilde yönlendirmemiz gerekiyor. İster fiziksel engelli olsun, ister zihinsel engelli olsun ki zihinsel engelliler biraz daha farklı. Şu sebeple, onlara iyilik öğretirseniz iyiliği öğreniyorlar, kötülük öğretirseniz kötülüğü öğreniyorlar. Yani biz normal insanlar dediğimiz kişilerin bilince çıkardığı yada bastırdığı şeyleri, zihinsel engelli insanın muhakeme gücünün eksik olması sebebiyle güzel şeyleri anlatmamız gerek. Tabi bu sosyal yaşam ben ve eniştesi yada yeğenleri veya çevresinde sevdiği insanlarla sınırlı değil. Geniş bir yelpaze içinde düşündüğümüzde ister istemez insanların bakışı, tavırları, davranışları da engelli insanların gelişiminde etkili oluyor. Olumsuz etkileri silmek gerçekten çok zor oluyor. Ama şöyle bir durum gelişti bende, denetlemek. Sürekli denetlemek. Nerede, ne yapıyor, kiminle gibi. Ama belirli bir yere kadar insan bunu yapabiliyor çünkü buna zaman ve güç yetmiyor. Sürekli denetim altında olmak onu da sıkabilyor zaman zaman.
İnsanların yaklaşımları sizi nasıl etkiliyor?
Sadece bize özgü olan bir şey değil tabiki ama dış çevrenin tepkileri bizi olumsuz etkileyebiliyor. Örneğin insanların bakışları rahatsız edebiliyor. Tatil için bir takım yerlere gittiğimizde yolda, otobüste, vapurda neredeysek, insanların tuhaf bakışlarını hissedebiliyoruz. Çünkü ister istemez bu tür çocukların fiziksel yapılarından kaynaklanan duruşları ve bakışları olabiliyor. İnsanlar olumsuz bakışlarla buna cevap verebiliyorlar. Tabi bizde etkileniyoruz. Ona yapma bakma demeye başlıyoruz, başka bir şeyle ilgilenmesini sağlamaya, onun dikkatini dağıtmaya çalışıyoruz. Ama kendisine normal diyen insanlar bence yaşamları boyunca sanki hep öyle kalacaklarmış gibi düşünüyorlar. Ama ne yakınlarının ne kendilerinin bir garantisi yok bu konuda. Sağlıklı insanlar diyebiliriz kendimize ama bizlerde günün birinde ateşli bir hastalıkla fiziksel veya zihinsel bir engelle karşılaşabiliriz.
Sizi Metin konusunda en çok kaygılandıran şey nedir ?
Bizim aile olarak, yakın olarak şu endişemiz var. En azından benim var. Ama ben diğer engelli çocukların aileleriyle görüştüğümde, konuştuğumda onlarda da hissediyorum bunu. Bizden sonra ne olacaklar. En büyük sorunlarımızdan bir tanesi bu. Bizler yok olduğumuzda, gözümüzü kapadığımızda kim bakacak. Abisi vardır, ablası vardır, annesi yada yeğenleri. Bilemiyorum kişileri ama sonra ne olacaklar, uyum sağlayabilcekler mi?
Halk Eğitim Merkezinde engelli çocuklar için açılmış bir kurs var, gittiğinde tepkileri nasıldı ?
Halk Eğitimde engelli çocuklar için 4 yıldır devam eden bir kurs var. İlk etapta biz Metin’le buna pek sık gidemedik çünkü Metin çok yadırgadı. Biz onunla her yerde her koşulda düğünde, cenazede, tatilde, günde, alile toplantılarında hep birlikte olduğumuz ve her yere götürdüğümüz için Metin ilk başta garipsedi. Kendisini onlardan farklı gördü. Ama özellikle geçen yıl sık gitmeye başladık. Bana gittiğinde sorular soruyordu, bu çocuk niye böyle, bu çocuk niye konuşmuyor. Onları anlatırken isimlerini hatırlayamamakla birlikte hareketlerini taklit ederek anlatmaya çalışıyordu. Neden öyle olduklarını soruyordu. Çünkü anladığım kadarıyla kendisini farklı bir yere koyuyordu. Ama zaman içerisinde benim anlatımlarımla, öğretmenimizin anlatımlarıyla belirli bir diyalog kurmaya çalıştı. Ama bu diyalog içerisinde de kendilerine kankilerim dediği bir iki kişi oldu. Onlarla daha içli dışlı olmaya çalıştı. Ve yaptığı boyama seramik gibi etkinliklerde, yapabildiğini ve yaptığı zaman mutlu olduğunu gördüm. Çünkü ben yaptım, bunu ben yapıyorum demeye başladı ve kendisine bir özgüveni geldi. Hatta yeteneği ortaya çıktı diyebilirim. Özellikle legolarla oynamayı çok sevdiği için kendine göre bir renk dünyası vardı zaten. Resimde ve seramikte bunu gösterdi. Buda güzel bir çalışmaydı benim için. Onun içinde tabi. Zaman zaman birebir ilişkide olan arkadaşları gelmeyecekse gitmek istemiyor. O zaman pek ısrar etmiyorum. Ama tabi şöyle bir olumsuz yönü de gelişmeye başladı. Davranışlardan etkilenmeye ve kapmaya başladı. Yani yapmadığı yada benim o güne kadar fark etmediğim şeyler yapmaya başladı. Onu dengelemeye çalıştım. Öğretmeniyle konuşup nasıl yaparım diye konuşarak gidermeye çalıştık. Şu süreçte onun açısından pek olumsuz yan yok. Mutlu diyebilirim.
3 Aralık Dünya Engellier Günü adına ne söylemek istersiniz?
Ben toplum olarak duyarlı görmüyorum insanları. Bize ve bizim yakınlarımıza yaklaşımlarını onaylamıyorum. Zaman zaman bu tür insanlarla tartıştığım da oldu. Tepkimi onlara dile getirirken sinirlendim. Sinirlenince ister istemez kendimi huzursuz hissediyorum ama kendimi bir tepki göstermek zorunda hissediyorum. Bilinçlendirme diyorlar. Bir takım şeyler okuyoruz. Engelliler günü diyorlar. Ben engelliler gününü kabul etmiyorum aslında. Bir güne sığdırılmamalı. Önemli olan verecekleri destek, bizim yükümüzü hafifletmek. Yükümüz dediğim şey şu anlaşılmamalı, bizim başımızdan alıp götürsünler değil. Ama onlarla toplum içerisinde nasıl beraber yaşayacağımıza dair bir takım yönlendirmeler olabilir. Bunlar tam anlamıyla şudur diyemiyorum. Ama bu konuda uzman olan insanların desteği ve yardımıyla olması gereken şeyler.
Özellikle ailelerin, yakınların engelli insanlarla uğraşmaları onlardan çok şey götürüyor. Bu bir gerçek. Çünkü hem fiziksel hem ruhsal olarak yıpranıyorsunuz. Tüm yaşamınızı onlara göre belirliyorsunuz. Onların mutlu olması için emek veriyorsunuz. Buda ister istemez sağlıklı olarak nitelendirdiğimiz kendimizi bir şekilde etkiliyor. Bu ömür boyu yaşanacak bir şey çünkü. İster istemez yıpranıyorsunuz. Onlara belki kazandırıyoruz bazı şeyleri ama onların kazandığı yüzde onsa bizlerden giden çok daha fazla.Tamam bu böyle deyip bırakmakta asla olmaz tabiki.